(KOS Medya – 6 Temmuz 2014)
Taş ocağı, maden ocağı, HES, termik santral, nükleer santral, çimento fabrikaları, nehirlere akan zehirli atıklar delik deşik edilen ormanlar, kuruyan yaşam kaynaklarımız ve bütün bu tehlikelere karşı direnen İğneada Subasar Ormanları… Kuzey Ormanları’nın en batısındaki eşsiz longozları korumak, bölgedeki yaşam savunucularını bir araya getirmek için düzenlediğimiz 5-6 Temmuz Kuzey Ormanları Savunması İğneada Kampı iktidar odaklarının engelleme girişimlerine rağmen tüm renkleriyle dün başladı.
Cumartesi günü sabah saatlerinde otobüslerle İstanbul’dan İğneada’ya hareket eden yaşam savunucuları, bir yandan boylu boyunca uzanan günebakan tarlaları ve doğanın eşsiz güzelliklerine, diğer yandan rant hırsının doğada bıraktığı tahribata şahitlik ederek öğleden sonra Demirköy’ vardı. Bölgedeki ilk durağımız Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO) oldu ve burada kampımıza İğneada’dan, Tekirdağ Saray’dan, Edirne’den gelen yaşam savunucularıyla bir araya geldik.
Demirköy molası ardından ikinci durağımız İğneada oldu. Kampımıza üç gün kala kaymakamlık tarafından kamp alanının hiç bir gerekçe gösterilmeden Kuzey Ormanları Savunması’na yasaklanmasını protesto etmek ve İğneada halkıyla buluşmak için 300 yaşam savunucusu İğneada Meydanı’na “ne nükleer ne termik, yedirmeyiz ey Tayyip”, “termik santral istemiyoruz” ve “abe siz ayırdır, orman kesmeler falan” pankartları arkasında yürüyüş gerçekleştirdi. “Cenette nükleer istemiyoruz”, “diren Trakya, Çernobil’i unutma”, “nükleer, termik hesap sormaya geldik”, “diren Longoz, diren Trakya” sloganlarının atıldığı yürüyüşe, İğneadalılar’ın desteği yürüyüşün coşkusunu arttırdı.
İğneada Meydanı’nda kısa bir konuşma yapan Kuzey Ormanları Savunması’ndan Çiğdem Çidamlı; doğayı katleden rantçılara karşı Trakya’da suyuna, ormanına, toprağına sahip çıkan tüm yaşam savunucularını selamladıktan sonra sözü basın açıklaması için tiyatro sanatçısı Erol Babaoğlu’na verdi. ” Sevgili İğneada halkı, kadim ormanın; 4 bin yıllık İğneada’nın; ağaçların, kuşların, balıkların, insanların çığlığı, Trakya’nın çığlığı tüm Marmara’ya, tüm ülkeye yayıldı.” diyerek başlayan basın açıklamasında bu çığlığa kulak veren yaşam savunucularının “rantçı bezirganların” tüm yasaklama girişimlerine inat vazgeçmeyerek kadim Istrancalar’a, İğneada halkının yanına geldiği vurgulandı.
Kuzey ormanlarının çocuklarının buluşmasını kutlayan basın açıklamasında, Trakya’da katledilen doğal zenginlikler ve İstanbul’daki yeşil alan ve kıyıların, 3. Köprü, 3. Havalimanı, yüzlerce doğa düşmanı beton projeyle yok edilmesi tehlikesiyle bütün Marmara’nın rant uğruna tarihin en büyük kıyımını yaşadığı belirtildi. Kuzey ormanlarının çocuklarının dertlerinin de, dermanlarının da bir olduğu belirtilen basın açıklamasını Erol Babaoğlu: “Gel longozun, balıkların, kuşların ve çocukların aşkına; rantçı bezirganlara inat Trakya’yı, İstanbul’u, Sapanca’yı, Marmara’yı, hepimizin anası kuzey ormanlarını ve yaşamı hep birlikte savunalım.” diyerek İğneadalılar’ın alkışları eşliğinde sonlandırdı.
İğneada Meydanı’nda gerçekleştirdiğimiz basın açıklamamız ardından son durağımız İğneada’ya 14 km uzaklıkta Beğendik Köyü sahilinde yer alan kamp alanımız oldu. Doğayla iç içe eşsiz güzellikteki kamp alanımıza iki gün önce gelerek düzenlemeleri gerçekleştiren İğneada ekibimiz sayesinde organizasyon sıkıntısı yaşanmadan çadırlarımızı kurduk, koordinasyon masamızı açtık.
Kamp katılımcıları ve bölgeden desteğe gelen çeşitli insiyatiflerle beraber oluşturduğumuz Yeryüzü Sofrası ardından yakılan kamp ateşi etrafında Trakya’nın yerlisi, bölgedeki son gaydacılardan dostumuz Demirköylü Ferdi bizlere gaydasıyla eşlik etti. Ardından gerçekleştirilen forumunda söz alan Kuzey Ormanları Savunması’ndan Başar Alipaça çevre tehlikesinin sadece mega projelerle sınırlı olmadığını, İğneada’dan Ağva’ya, Yalova’ya kadar tüm Marmara’nın ve doğasının büyük bir tehdit altında olduğunu belirterek sözlerine başladı. Başar Alipaça kampımızın engellenmeye çalışıldığını bu sebeple katılımın düşük olmasını beklerken yaşam savunucularının İğneada uzak demeden verdiği destekle önemli bir irade gösterildiğini söyledi. Başar Alipaça: “Bugün İstanbul’un içinde kaldığı için kuzey ormanlarından koparılmak istenen Fatih Ormanı da aynı tehdit altında, yapılaşmaya açılarak sermayenin oyun alanına çevrilmeye çalışılıyor. Bizler buna izin vermeyeceğiz, Fatih Ormanı’nı koruyacağız. Biz bu yola Gezi’den çıktık, biz bu yola her yer Taksim her yer direniş diyerek çıktık!” diyerek sözlerini yaşam savunucularının sloganları eşliğinde tamamladı.
Doğal Yaşamı Koruma Vakfı Başkanı Nusret Türkkan da konuşmasında İğneada’nın eşsiz ekosistemine, doğasına haksızlık edildiğini, Avrupa’nın en önemli kuş göç yollarından birine ev sahipliği yapan bölgedeki çevre insiyatiflerinin seslerinin duyulmadığını belirterek Kuzey Ormanları Savunması ve yaşam savunucularının mücadeleyi sahiplenmesinin çok önemli olduğunu söyledi. Kampın engelleme girişimlerine karşı hep birlikte verilen kararın ve tepkinin değerli olduğunu vurgulayan Nusret Türkkan mücadeleyi ortaklaştırma gayretinde olan Kuzey Ormanları Savunması’na da teşekkürlerini iletti.
Forum ardından Ahmetbey Beldesinden dostlarımız da kampımızı ziyaret ederek, kampımıza koliler dolusu erzak desteğinde bulundular.
6 Temmuz Pazar Longoz Ormanları’nda yürüyüşle sonlanacak Kuzey Ormanları Savunması İğneada Kampı’nın ikinci gün programı ise şöyle:
09.00 Kahvaltı
10:00 –12:00 – Marmara ve Trakya Çevre Mücadeleleri Forumu ve atölyeler
- Atölyeler: Kuş Gözlem Atölyesi, Hambach Ormanları direnişçisi dostlarımızın katılımıyla Ağaç Tırmanma Atölyesi, Tarlataban Atölyesi
12.30 Kamp toplama ve temizlik
13.30 İğneada’ya hareket ve Longoz Ormanları’nda yürüyüş. Yürüyüş sırasında kuş gözlem atölyesi de gerçekleştirilecek
16.00 İstanbul’a hareket
İğneada’da gerçekleştirdiğimiz basın açıklamamız:
Cennette Termik, Nükleer, Taş Ocağı; Marmara’da Doğa Kıyımı İstemiyoruz!
Sevgili İğneada halkı, kadim ormanın; 4 bin yıllık İğneada’nın; ağaçların, kuşların, balıkların, insanların çığlığı, Trakya’nın çığlığı tüm Marmara’ya, tüm ülkeye yayıldı. Ormanın, dağların, insanların çığlığı dalga dalga İstanbul’a, Ağva’ya, İzmit’e, Sapanca’ya ulaştı. Duyduk ki: Dünyanın en yaşlı sıradağları, kadim Istrancalar, ormanlar, kuşlar, longoz, balıklar ve çocuklar; termikle, nükleerle, taş ve maden ocaklarıyla, zehirli atıklarla tehdit altında. Duyduk ki: Beş bezirgan damga vurmuş, kanlı kavakların rengine. Duyduk ki, şimdi rağbet hep rantçı zengine. Bu işler duyulur da durmak olur mu? Kalktık, çadırlarımızla, sırt çantalarımızla, şarkılarımızla toplandık; sana geldik. Beş bezirgan bir olup yolumuzu kesmeye çalıştılar; şarkılarımızdan, dostluğumuzdan, dertleşmemizden korktular. Ama biz, balıkların, akkuyruklu kartalların, geyiklerin, leyleklerin ve insanların çığlığına kulaklarımızı tıkamadık; vazgeçmedik. Bezirganlara inat, kanlı kavak kimler kırdı dalını diye sormaya geldik. Bezirganlara inat, kadim Istrancalara, İğneada halkına derdimizi arz etmeye geldik. İşte buradayız, yanındayız.
Sevgili İğneada halkı, derdini paylaşmaya; derdimizi anlatmaya geldik. Çünkü biliyorsun ki, derdimiz de, dermanımız da bir. Çünkü biliyoruz ki biz hepimiz Trakya’dan, İstanbul’a, İstanbul’dan Sapanca’ya uzanan eşsiz kuzey ormanlarının çocuklarıyız. Ama ne yazık ki hepimizi, hayatı var eden bu eşsiz orman varlığı, kuzey ormanları, Istrancalardan Ağva’ya büyük bir tehdit altında.
İğneada halkı! Sen binlerce yıldır sakinliğini, güzelliğini koruyan bu doğal limanda, şimdi doğa katili rantçıların termik, nükleer dayatmalarıyla, çekilen suyunla eşsiz longoz ormanlarının, kuşlarının, balıklarının, bitkilerinin rant uğruna yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıyasın. Sen Saray’da kuarsit madenlerinin, Ergene nehrinde zehirli atıkların, tüm Trakya’da taş ve maden ocaklarının eşsiz güzelliklerini ve zenginliklerini katletmesi tehdidiyle karşı karşıyasın. Biz, İstanbul’dan gelen kardeşlerin, çocukların, dostların, şehrimizin elimizde kalan son doğal varlıklarının, ormanlarının, koruluklarının, bütün yeşil alanlarının ve kıyılarının, 3. köprüyle, 3. havalimanıyla, yüzlerce doğa düşmanı beton rant projesiyle yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıyayız. Sadece İğneada değil, sadece İstanbul değil, Ağva’dan Sapanca’ya, Bursa’dan Yalova’ya bütün Marmara aynı rantçı bezirganların çıkarları, rantları uğruna tarihinin en büyük kıyımını yaşıyor. Ormanlarımız delik deşik ediliyor; ağaçlarımız dozerlerle köklerinden sökülüyor; sularımız kurutuluyor; göçmen kuşlarımız yollarını kaybediyor; biz nefes alamıyoruz; yoksullaşıyoruz; yaşam kaynaklarımız kurutuluyor.
Sevgili İğneada halkı, gel bu büyük katliamı hep birlikte durduralım demek için kalktık, sana geldik. İstanbul’da, Sapanca’da, Trakya’da yeni doğa katliamları istemediğimizi duyurmak; cennette termik, nükleer, taş ocağı istemiyoruz demek için geldik. Kalkınma-büyüme yalanlarıyla Trakya İstanbul’daki çılgın projelere kurban edilmesin; Marmara beton bir cehenneme dönmesin demek için geldik. Kadim Istranca dağlarının, longozun, balıkların, kuşların, insanların varlığını kutlamaya; hepimize verdiği hayata teşekkür etmeye geldik.
A bre Sülüman Aga, tut çakal beygiri, uralım yuları, sıkalım kolanı. Gel onlar bizim boğazımızı iyice sıkmadan, henüz umut varken ele ele verelim. Gel longozun, balıkların, kuşların ve çocukların aşkına; rantçı bezirganlara inat Trakya’yı, İstanbul’u, Sapanca’yı, Marmara’yı, hepimizin anası kuzey ormanlarını ve yaşamı hep birlikte savunalım.
İlk günden fotoğraflar:

Bölgelerinde yapılmak istenen kuvarsit madenlerine karşı çetin bir mücadele veren Tekirday – Saray’lı dostlarımız da bizlerle

Trakya’daki son gaydacılardan Demirköylü Ferdi de kamp ateşimiz etrafında oluşturduğumuz çemberimize katıldı