(Sendika.org – Osman Nuri Orhan – 19 Ekim)

Yaklaşık 900 işçinin çalıştığı fabrikada işçiler her bir alan için işçi temsilcileri seçmiş. Yani ufak çaplı bir Sovyet kurmuşlar Murgul’da

Bulunduğumuz coğrafya bugünlerde bir yangın yeri. “90’lı yıllara geri dönüş” konuşulurken memleketin bir başka yerinde hepimize umut verecek, yol gösterecek bir birleşik mücadele yaşanıyor. Artvin Murgul’da siyanürlü madenciliğe karşı ayağa kalkan halk, AKP iktidarının parlayan yıldızı Cengiz Holding’e geri adım artırdı. Ben de bu satırları bu kazanımın horonlarla kutlandığı 6 Ekim’deki şenlik gününde, direnişin içinden insanlarla sohbetlerimden kaleme alıyorum.

Şenlik konserinin gerçekleşeceği alanda “Siyanüre Hayır” yazan balonlar ve flamalarla hazırlıklar sürerken Murgul Siyanüre Hayır Platformu üyelerinden Şenol Raifoğlu ve Murgul’un muhtarlarından, kendi deyimiyle “madenden dolayı en çok kirlenen köyün muhtarı” Ersin Toplu’yla beraber bir kahvede sohbete başlıyoruz. Ama önce meselenin özeti…

Maden ruhsatı Artvinli Cengiz’e 

Artvin’in merkezinde bulunan Cerattepe isimli ormanlık arazide ciddi bir altın madeni yatağı bulundu ve maden Kanadalı bir şirket tarafından çıkartılmak istendi. Ancak halkın mücadelesi ile bu mümkün olmadı, şirket pılını pırtını toplayarak Artvin’i terk etti. Halk rahat bir nefes alıyordu ki bu defa AKP iktidarının çıkardığı bir yasayla Cerattepe’de onlarca endemik bitkinin bulunduğu maden alanı neredeyse 5 katı genişletildi. Bu defa maden çıkartma ruhsatı, sahibi Artvin-Arhavi’li olan bir şirkete verildi ancak şirket ruhsatı Cengiz Holding’e devretti. Yani ihaleyi alan, bölgede bu altyapıya sahip Cengiz Holding’di. Bu altını çıkartmak için Artvin’deki maden yatağına yakın olan Murgul’a siyanür havuzu kurmak isteyince de Murgul ayağa kalktı.

Aslında Murgul da, 1950’li yıllardan beri bakır çıkarılan bir madenci ilçesi. Maden, 2006 yılında “zarar ediyoruz” gerekçesiyle Cengiz Holding’e satıldı. O günden bu yana çeşitli sebeplerle şirkete karşı verilen mücadelelerin hiçbiri siyanüre karşı verilen direniş gibi kitlesel olmadı.

“Cengiz bahşetmedi biz kazandık”

Platform’dan Şenol Raifoğlu, halktan gizli ÇED toplantıları yapıldığını, halkı bilgilendirmek için hazırlanan broşürlerin şirket tarafından dağıtılmadığını anlatmaya başlıyor: “Burada öyle örgütlü bir hareketlilik yoktu ama şu da vardı; her yıl burada düzenli bir şekilde fabrikada kısım kısım eylemlerimiz olurdu. Maaş, sosyal haklar, zam gibi. 8 yıldır Cengiz (holdinge ismiyle hitap ediyorlar) burada.  8 yıldır da bazı taleplerle, 60 kişilik-100 kişilik gruplar halinde eylemler vardı. Yaptığımız bu küçük eylemlerin hepsini kazandık. Ama Cengiz sürekli olarak prestijini düşündüğü için ona sorsanız hep Cengiz kazandı. Hep o bahşetti bu kazanımlarımızı.”

Murgul’da “Kara Murat” halkmış

Raifoğlu’nun bahsettiği bu ‘küçük’ talepler ve bu talepler için yapılan eylemler aslında örgütlenme meselesiyle doğrudan ilgili. Kendisi de Cengiz’’in bakır fabrikasında işçi olan Raifoğlu, fabrikada her bölümde işçi temsilcilerinin olduğunu ve kurdukları sıkı ilişkilerle siyanür havuzunun kurulması için makinelerin çalışmasıyla mücadelelerinin başladıklarını anlatıyor. İlk elden Murgul’un gençleriyle birlikte Murgul Siyanür Hayır Platformu’nu kuruyorlar, ilk yaptıkları iş de üzerinde “Siyanüre hayır” yazan bir pankartın en kalabalık gününde şehrin merkezine asmak: “Pankartı asmamızla birlikte çarşıda müthiş bir alkış koptu. Yoldan geçen insanlar, esnaf herkes bir anda bizi alkışlamaya başladı. 3–4 saat sonra pankartın olduğu yere polisler geldi. “Bunun iznini bizden almadınız kim astı buraya” demeye başladı. Ardından esnaf başladı “Ben astım!”, bir diğeri “Hayır, ben astım!” Bir anda “Kara Murat benim” der gibi oldu. Herkes pankarta sahip çıkınca polis hiçbir şey yapamadan gitti ve süreç bu şekilde başladı.

“Biz izin-mizin işini kaldırdık”

Ardından başladıkları imza kampanyası ile 3 bin imza topluyorlar ki neredeyse Murgul merkezin nüfusu kadar bir sayı demek bu ve kentin seçilmişlerine bir toplantı çağrısı yapıyorlar. Belediye başkanı, belediye meclis üyeleri, muhtarların kendi aralarında yapacakları toplantıya da müdahale ediyorlar. Toplantıya iki saat kala “Kapalı kapılar ardında ne konuşacaksınız” diyen Murgul halkı “Toplantıya biz de gireceğiz. Bakalım seçtiklerimiz nasıl tavır alacak bu konuda” diyerek  hep birlikte toplantıya giriyorlar. Ardından belediyeden toplantı olacağına dair bir anons yapılıyor. Raifoğlu, “İlk toplantıda adeta bir izdiham oldu” diye belirtiyor. Sonra da Özel İdare’nin konferans salonunda akademisyen Beyza Üstün’ün de katılımıyla bir bilgilendirme toplantısı yapıyorlar.

“Belediye AKP’li, İl Özel İdaresi, kaymakamlığa dolayısıyla hükümete bağlı ama size birçok imkanlarını kullandırıyorlar. Bu nasıl bir çelişki?” soruma “Biz izin-mizin işini kaldırdık burada. Şurada yaptığımız konserin bile izni yok” diye cevap veriyor.

Seçilmişlerle bir daha toplantı yaptıklarını söyleyen Raifoğlu,  belediye başkanı, muhtar, kooperatif başkanlarından oluşan bir komisyon kurduklarını ve bu komisyonun platforma bağlı çalıştığını anlatıyor. “Bu komisyon Cengiz’le bir görüşme talep etti lakin Cengiz randevu vermedi” diyen Raifoğlu “Sonuç olarak bu insanlar buranın seçilmiş insanlarıydı ve onlarla görüşmedi. Biz de iki gün sonraya bir eylem koyduk ve köy köy, mahalle mahalle gezerek, kapı kapı dolaşarak bu süreci örgütledik” diyerek sözlerine devam ediyor.

Almanya’daki altın borsası…

Raifoğlu’nun anlattıkları büyük bir disiplinle devam eden bir sürece ilişkin. Konser günü de öyle. Görevlilerin hepsinde yeşil önlükler, şapkalar, organizasyon için telsizler. “Bu işi örgütlerken bu kadar masraf yapıyorsunuz gelir–giderini nasıl ayarlıyorsunuz” diye soruyorum. Başlıyor gülmeye “Almanya’daki altın borsası gönderiyor.” Raifoğlu mücadeleyi bölmek için söylenen en büyük yalanın bu olduğunu belirtiyor ve giderlerinin dayanışmayla hallettiklerini belirtiyor. Artvin dışında yaşayanlar bile memleketleri için afiş, şapka vb. için yardımda bulunmuş.

Raifoğlu uzun uzun eylemi nasıl örgütlediklerini anlatıyor. Nasıl iş bıraktıkları, işçiyle halkı nasıl buluşturdukları… Fabrikayı beslemek için kurulan HES’ten tutun da fabrikaya bağlı ama fabrikadan uzakta bulunan sahalarda çalışan işçilere kadar hepsi iş bırakıyor. “Burada süreç işlerken Cengiz sürekli kapatmakla tehdit ediyordu. Bu 8 yıldır var olan bir tehditti. Ancak Cengiz’in restine işçi de rest çekti. İşçi ‘Kapat biz de çalışmıyoruz. Sen yeter ki buradan git’diye karşılık verdi.”

“Neden Cengiz’den rahatsızsınız” soruma Muhtar Toplu cevap veriyor: “Yıllardır buradaki tutum ve davranışlarından. Buradaki şuursuzca katliamlarından, işçiyi sömürmesinden. Sanayinin olduğu yerde sosyo–kültürel bir gelişme olur. Burada bir ilerleyiş değil gerileme var. Çevresel konuda da büyük bir katliam söz konusu. Buradaki insan sebzesini bile Rize’den almak zorunda bırakıldı. Bunların hepsinin toplamından dolayı toplum Cengiz’e bu kadar kolay rest çekebildi.”

Amaç halkı Murgul’dan uzaklaştırıp rahatça yağmalamak

Murgul’daki fabrikanın devletin elinde işletildiği dönemleri çok dinlemişimdir buradaki insanlardan. İki-üç tane sinemanın olduğu, insanların güzel maaşlar aldığı anlatılırdı. Damar’ın ne kadar güzel ve kalabalık olduğu destanlaştırıldı. Raifoğlu, bu durumun doğru olduğunu belirtiyor: “O zaman bari yaşanacak bir şehir vardı. Şimdi bir şehir de yok. O dönem fabrikadaki yönetim boşluğunu özelleştirme için kullandılar. O dönemin sorununu işçinin üzerine yıkmak anlamsız.”

Muhtar araya girerek burada ciddi bir ekolojik sorun olduğuna dikkat çekiyor. Murgul’da kirlenmeyen suyun, delinmeyen tepenin kalmadığını söylüyor. Sürecin bundan sonra başlayacağını ifade eden Toplu “Bundan sonraki sürecin yaşam alanımıza yapılan bu saldırılara karşı kayması gerektiğini düşünüyorum. Cengiz İnşaat burayı talan ediyor. Buradaki amaç insanları tecrit etmek ve buradan uzaklaştırmak. Buraları çöplüğe çevirmek amacı. Bundan dolayı mücadelemiz gelecek dönemde buraya doğru kaymak zorunda” diyor.

Yazıyı vermek Cengiz’in prestijini sarsmış!

Ardından geçiyoruz mücadeleyi kazanmalarına ve kazandıklarının belgesini nasıl aldıklarına. Raifoğlu, “Bu fabrika dakikada ortalama bin dolar basıyor ve fabrika 24 saat aralıksız çalışıyor. Artık sen hesabını yaparsın bir ara. Biz yapamıyoruz” diyor ve gülümsüyor. “Böyle bir işletmenin durması ve işçinin kırılmayacağını görmesi böyle bir kararın alınmasına neden oldu.” Cengiz’in siyanürden vazgeçtiğine dair imzaladığı belgeyi vermemek için nasıl direndiğini de anlatıyor. Yazılı bir belge verilmesi talebi Cengiz tarafından “ulusal ve uluslararası arenada kendilerine prestij kaybettireceği” gerekçesiyle geçiştirilmek isteniyor.

“Bizim sadakatimiz ellerimizde”

Artvin Valiliği’nin de konuya müdahil olduğunu söyleyen Raifoğlu, en son görüşmeye şirketin altı avukatla birlikte girdiğini söylüyor. Avukatlardan birinin “Böyle yapıyorsunuz ama işçi sadakati ne olacak” diye kendilerine çıkışması karşısında nasırlı ellerini gösteren işçiler “İşte bizim sadakatımız” diyerek avukatı susturuyorlar.

Peki bundan sonra ne olacak? Bu soruya karşı da hazırlıklı Murgullular. Hemen cevap veriyor Raifoğlu, “Bundan sonra platformu genişleteceğiz. Şu an platforma akın akın insanlar geliyor. Cengiz’in bundan sonra doğa ve kente yönelik yaptığı diğer saldırılara da müdahale edeceğiz. Hiçbir şeyi eskisi gibi kolay yapamayacak. Daha önce herkesin bir iş kaygısı vardı ama şimdi işçide birlik sağlandı. Bundan sonra Cengiz’in kaygıları daha çok. Onların kaybedecek  şeyleri de daha çok. Yanlış olan her şeye müdahale edeceğiz” diyor ve dernekleşme konusunda tartışmalar yürüttüklerini söylüyor. “Cerattepe’deki direnişle de koordineli çalışacağız ve biz kazanacağız.”

İşçiler birbirini tanıdı, güvendi, bilinçlendi

Raifoğlu, yaptığımız sohbette bugüne kadar gelen sürecin daha önceki kazanımların üzerine konulduğunu ifade etti. Çalışma saatleri, izin, zam gibi konularda işçiler daha önce birçok eylem yapmış ve kazanım elde etmiş. Hem kazanmanın verdiği özgüven hem de işçilerin zaman içerisinde birbirlerini daha iyi tanımaları birbirlerine kenetlemiş işçileri. Yaklaşık 900 işçinin çalıştığı fabrikada işçiler her bir alan için işçi temsilcileri seçmiş. Yani ufak çaplı bir Sovyet kurmuşlar Murgul’da.

Hepsi sözleşmeli çalışıyor, sendika yok. Lakin fiili bir toplu sözleşme süreci yaratıyorlar. Üstelik sendika bile yok. İşçi temsilcilerden biriyle tanışıyorum, Mustafa Soysal. 8 yıldır Murgul’da çalışıyor. Damar doğumlu. Soruyorum ona “Normalde bu tarz eylemler de işçilerin korkması lazım. Çünkü işveren sizi işten çıkartabilirdi. Korkunuz yok mu?” diye. “Evet vardı” diyor Soysal ve ekliyor “5 yıl sürdü bu korku. Zaten bu süre zarfında asgari ücretle çalıştık. İnsanlar birbirini tanıdıkça, birbirine güvendikçe bilinçlenmeye başladık. 2012’de 70 kişi grev yaptık kazandık. 2013’e geçtik 190 kişi olduk, maaşlarımız arttı.”

“Artvin’de bir daha böyle bir şeye kalkışamazlar”

Soysal konuşmasına devam ediyor: “Bu siyanür belası gelince dedik ‘Biz bunu durdurmayı başarırız.’ Ve elimizden geleni yaptık. Şantiyeden ‘Bu işçi bu halkın katili değil’ sloganını atarak çıkmak bizim için çok farklı bir deneyim oldu. Siyasi hiçbir ayrım yaşamadık. AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi hep birlikte kazandık bu süreci.” Siyanür’e karşı yapılan 6 günlük grevin yıllık izinlerinden kesileceğini söylüyor ve ekliyor “Buna kesinlikle izin vermeyeceğiz!”

Bu süreçte belli ki Cengiz, Murgul’a siyanür yatağı koymayacak. “Lakin başka bir bölgede kurarsa yine aynı direnişi verir misiniz” diye soruyorum Soysal’a. “Siyanür havuzu buraya da kurulsa, çevre bölgelere de kurulsa artık bize zarar vereceğinden eminiz. Halk ve bu işçi bilinçlendi. Elimizden geldiği kadar bu konuya karşı direneceğiz. Ama şuna da inanıyoruz: Artvin vilayetinde bir daha böyle bir şeye kalkışamazlar.”