(Seçkin Ulaş Barbaros /KOS Medya)
Amazon yağmur ormanlarının endüstriyel tarımın ihtiyaçları için yangın yeri olması yeni değildir; yeni olan yağmur ormanlarının yağmur sularını tutamaz hale gelmesidir.
Avrupa ormanlarının endüstriyel enerji ihtiyaçları için yok edilmesi de yeni değildir; süreç sanayi devrimiyle başlamıştır. Yeni olan, ormansızlaşmanın Avrupa’da her on kişiden birinin ölümüne sebep olacak noktaya gelmesidir.
Suriye, Filistin ve Ürdün’de yer altı sularının daha da aşağılara çekilmesi de yeni başlamamıştır. Yeni olan Levant bölgesindeki toprakların özellikle İdlib, Hama ve Halep bölgelerinde artık ekim için kullanılamaz hale gelerek huzursuzluğun sebeplerinden biri olmasıdır.
Su krizi yeni bir sorun değildir bunun için sadece Karadeniz derelerini kurutan HES’lerin geçmişine, Kuzey Ormanlarında gölleri kurutan mega projelere ve hepsinden evvel Anadolu topraklarının kuruyan onlarca gölüne göz atmak yeterlidir.
Ve son olarak Covid-19 Pandemisinin de öyküsünün yeni olmadığını söylebiliriz. Yeni değildir ve izlerini Afrika’da, Güneydoğu Asya’da, Kuzey Avrupa’nın kraliyet ailelerinin ‘enteresan’ hobilerinde ve multi zenginlerin yaşam ve ticaret yeri olan Vuhan’ın egzoterik mutfaklarında bulabiliriz.
Bu anlatılanlar bir avuç insanın insanlığı yeryüzünde bir mahlûkata dönüştürmesinin de öyküsüdür.
Biz bu bir avuç insanı yaptıkları iklim zirveleri, kuzeyden güneye sunulan sosyal projeler, Dünya Bankası fonları üzerinden yaptıkları yardım görüntüleri ile tanıyoruz. Bu görüntülerin arkasındaki gerçekler ise başka.
Bu görüntülerde yaban hayvanlarının mutfak tezgahlarına gelişi yoktur. Çıkılan Safarilerde onlarca Nambiya’lının sırtına ihtiyaç malzemelerini yükleterek bir dolar karşılığında arkalarında kilometrelerce yürüttükleri görüntüleri yoktur. Amazon ormanlarında çiftçi mafyaları ile uluslararası bağları, Bolivya sularına el koyarak oluşturdukları su tekelleri, endüstriyel hayvancılık için canlıları doğumundan ölümüne dek güneşi görmedikleri kafeslerde hapsetmeleri yoktur. Dünya madenlerini yağmalamaları, 2 dolar karşılığında Güneydoğu Asya’nın çocuk işçilerinin küçük dünyalarına tecavüzle edişleri yoktur. Milyarlarca insanı kapitalizmin metası ve tüketicisi haline getirmeleri yoktur. Cargill ya da Bayern şirketleri yoktur. Yaban hayvanlarının para karşılığında avlanılmalarına izin veren av turizminin gerçek dünyası yoktur. Parçalanan atlasların mültecileştirilen insanları yoktur. Tüm bu yağmalar dünyasının garantörü ve finansörünün Dünya Bankası olduğu gerçeği yoktur.
Bu öyküyü yaratanların bir kaç iklim zirvesi ile kendilerini aklamaya çalışmaları beyhude bir çabadır. Sosyal projelerle kuzeyin güneye “elini uzattığı” görüntüler Avrupa oryantalizmini yüceltmek dışında bir işe yaramamaktadır. Dünya zenginliğinin milyonda birine dahi ulaşmayan Dünya Bankası fonları ile sadece yüreği sızlayan kraliyet sınıfının asalak vicdanları tatmin edilmektedir.
Görüntünün arkasındakiler bugün hiç olmadığı kadar görünür olmuştur. Yalan ve çürümüşlük tüm çıplaklığı ile karşımızdadır. Canlılık Covid_19 pandemisi ile değil yeryüzünü yok etmeye ant içmiş “bir avuç insan pandemisi” ile karşı karşıyadır.
Kuşkusuz şimdilik eller yıkanacak, evde kalınacak, insanlık mahlûkatı karantinaya alınacak.
Peki ya sonra?
Endüstriyel tarım ve hayvancılığa karşı, uluslararası şirketlerin sağlık ve gıda üzerindeki tahakkümüne karşı, Dünya Bankası’na karşı, suyun tekelleşmesine karşı, ormanların yok edilmesine karşı sarayların mutfağına karşı sesimizi daha fazla yükselteceğiz. Sosyal izolasyonun yerine alternatif ve dayanışmacı ağlar oluşturacağız. Savunma hatlarımızı güçlendireceğiz.
Dokunduğu ağacı tanıyan, nisan ayında ayında bir gözü gökyüzünde leyleklerin yolunu gözleyen, kelebek etkisinde kalan, ormanın sesini dinleyen, yüreği soluk soluğa olan yeni bir varoluş ile yokoluş isyanına dönüşeceğiz.
Çağrımız iklim mücadelesini onların pandemisine dönüştürme çağrısıdır.
Görsele ilişkin not: Görsel Olaf Hajek tarafından 2018 ebolavirüs ve 2019 koronavirüs (Covid-19) gibi vektör kaynaklı hastalıkların ekolojisinin bir örneği olarak resmedilmiştir.
merhaba seçkin bey. gerçekten güzel konulara değinmişsiniz.insanoğlunun açgözlülüğüne dem vurmuşsunuz. gelecekte var olacak savaşları ve insanın köleleştirilmesini adım adım anlatmışsınız. Ama burada suç bayer ve cargill in değil. neden diyeceksiniz onlar bizi zorla aç gözlü yapmıyor. tembbelliğimiz ve aç gözlülüğümüz sebebiyle evde oturup sadece tüketen bir toplum haline geldik. köyleri boşalttık, balkonlarımızda kendimize yetecek minik besinleri dahi üretemez olduk. a101 bim şok vb gibi süper katilleri kendi ellerimizle ürettik. son zamanlarda corona’nın bize gösterdiği gibi. o yüzden suçlu olarak cargill yada bayer yada E corps değil :) suçlu aynada görmekten korktuğumuz insan….
Merhabalar, öncelikle yaptığınız yorum için canı gönülden teşekkür ederiz.
Dediğinize katılmamak mümkün değil. Her ne kadar karşımızda bir suç ve suçlu varsa da suçun biraz da bizde olduğu açık. Hatta çoğu defa çoğu bizim. Nazım güzel eder:
“Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”
Tekrardan yorumunuz için teşekkürler:)