Kanal projesi hattındaki köyleri ziyaret etmeye, yöre halkının düşüncelerini, isteklerini, ihtiyaçlarını, itirazlarını dinlemeye devam ediyoruz. Kanal projesinin halen yaşadıkları sorunları çözecek bir proje olup olmadığını sorgulamaya, öğrenmeye çalışıyoruz. Görünen o ki, bölgede yaşayan insanların endişeleri çok fazla.
100-150 yıldır yaşadıkları topraklardan kopma endişeleri yüksek. Bir bölümü hayvancılığın bittiğini, bir bölümü ise büyük zorluklarla sürdürdükleri geçim kaynağı olan tarımdan kopmak üzere olduklarını dile getiriyorlar. Orman köylüleri hem mega projelerin ihtiyacı olan hem özellikle İstanbullular’ın sürekli artan tüketim talebini karşılamak için açılan kum ocakları, taş ocakları nedeniyle ormanlarını, geçim kaynaklarını kaybettiklerini ifade ediyorlar.
Bu seferki ziyaretimiz Sazlıbosna ve Baklalı Köyleri idi. Bu iki köy de rant kanal projesi kapsamında yapılaşmaya açılmış; Sazlıbosna’ya konut-ticaret, Baklalı’ya ise turizm-ticaret işlevleri biçilmiş. Planlarda köyler yok sayılarak kararlar alınmış, en az 2.5 dönümlük parsellerin tanımlanmasından da burada büyük yapı bloklarının olacağı öngörülebilir. Elbette plan raporlarında geçen “üst gelir grubu” ve “nitelikli insan” ifadelerinden yola çıkarak ve plan notları ile de belirtildiği şekliyle %45 DOP (düzenleme ortaklık payı) kesintisi sonrası köylülerin ellerinde kalacak ve çoğunun zaten hisseli olduğu arazilerinin karşılığında pek bir şey elde edemeyeceklerini söyleyebiliriz.
Ayrıca plan kararları ile Sazlıdere Barajı’nın tamamı yok olacak ve kanala dönüşecek. Planlarla barajın çevresindeki içme suyu havzası da imara açılmış olacak. Her iki köyde de tarım-mera alanları yapılaşmaya açılacak.
Gerek planlama sürecinde gerek plan onaylandıktan sonra kendilerine hiçbir şekilde bilgi verilmemiş, görüş sorulmamış, uygulama ile başlarına ne geleceğine dair açıklama yapılmamış olan köylüler, seslerinin duyurmak ve yaşam alanlarında kalmaya devam etmek istiyorlar. Geçim ve yaşam mücadelesi içerisinde olan köylüler kendileri için bir planlama ve düzenleme yapılmasına, koşullarının iyileştirilirken yaşam alanlarının ve doğanın korunarak sürdürülmesine ihtiyaç duyduklarını ifade ediyorlar.

Gelecek için endişe duyan Sazlıbosna yöre halkının bir kısmının toprağı, yıllar önce baraj yapımında istimlak edilmiş. O zamanlar suyun ve barajın İstanbul için yaşam kaynağı olması sebebiyle devlete karşı bir borç olduğunu düşündükleri topraklarının istimlak edilmesine karşı durmamışlar. Hala sular altında olan toprakları için vergi ödemek durumunda kaldıklarını ifade edenler var. Şu anda kanal için kendilerinden hangi amaçla fedakârlık istendiğini anlamakta zorlanıyorlar. Halkın önemli bölümü de 100-150 yılıdır yaşadıkları yerleri, ellerinde kalan son toprakları kaybederlerse, nereye gideceklerini bilmiyorlar.
İleriye yönelik neler olacağını bilememek, bu konuda yeterince bilgi alamamak köylüleri umutsuzluğa sürüklüyor. Yöre halkının sürekli baskı altında olduğu, mega projeler ve yaşam alanlarının yıkımına sebep olan projelerle ilgili her türlü bilgi paylaşımının kolluk kuvvetleri tarafından engellenmeye çalışıldığı, en temel hak olan bilgi edinme konusunda yapılacak toplantıların engellendiği gözlerden kaçmıyor.
Hatta dertleşme şeklinde gerçekleşen kahve sohbetlerinin takibe alındığına, sohbet sırasında olağan dışı bir durum varmışçasına arkadaşlarımızın kimlik kontrollerinin yapıldığına, köye şahsi araçlarıyla giden 3-4 arkadaşımızın kolluk kuvvetleri tarafından takip edildiğine tanık oluyoruz.
Gelişmişlik olarak sunulan projelerin endişe duyan, baskılara maruz kalan ve geleceğini göremeyen köylülerden ve doğal olarak şehirlilerden oluşan bir topluma evrilmemize neden olduğu apaçık ortada.
(KOS Medya)